2 Eylül 2020 Çarşamba

MİDSOMMAR :MODERN İNSAN İÇİN BİR AĞIT

 


Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi Midsommar Türkçe ismiyle Ritüel.İyi ki de izlemişim diyorum çünkü film gerçekten başarılı.Artık iyi filmler bir elin parmaklarıyla sınırlı olduğu için hazine bulmuş gibi oldum .Gelelim filmimizin konusuna.

Dani uzun süreli ilişkisinde gözle görülür problemler yaşamaktadır.Bir gece bipolar kız kardeşi ona garip bir mesaj yollar.Durumdan oldukça şüphelenen Dani anne ve babasının evini arar ama açan olmaz.Endişe ile bu sefer erkek arkadaşı Christian'ı arar.Christian Dani 'nin anlattıklarına aldırmaz ve  kız kardeşinin ilgi çekmek istediğini söyler.Dani bu açıklama ile biraz sakinleşir ama gecenin ilerleyen saatlerinde korkunç bir haber alır.Kız kardeşi hem intihar etmiş hem de anne ve babasını öldürmüştür.Dani yıkılır .Teselliyi ilgisiz erkek arkadaşında arar ama bulamaz.Bu arada Christian'ın yaz için İsveç'e bir pagan topluluğunun yaşadığı yere gitme planı vardır.Dani ise bu planı tesadüfen öğrenir.O da bu geziye biraz zorla da olsa kendini davet ettirir.

Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Dani'nin burada bir ikilemi belirir .Kendini olayları abartan baş belası bir kız arkadaş gibi görmektedir ama diğer taraftan yaşadığı derin acı ile empati kurmaktan yoksun bir erkek arkadaşı vardır.İsveç'e gittiklerinde pagan topluluk garip ayinler ve adetleri ile Dani'yi olduğundan daha kötü hale getirir.Ve topluluğun daha sonra bir ayin için bu yabancıları tuzağa düşürdüğü ortaya çıkar.Dani ise zamanla topluluktaki insanların onunla empati kuran yegane insanlar olduklarının farkına varır ve bir yarışma sonucu kraliçe ilan edilir.Bu aşamada topluluk dışı tüm yabancılar öldürülüp yakılarak doğaya kurban olarak sunulur.Film burada biter.

Kabaca filmin konusu bu.Birçok  sinema izleyicisi için sıradan bir hikaye olmasına rağmen aslında filmin çok ciddi bir alt yapısı var ve biz şimdi bunu inceleyeceğiz

İlk  olarak film modern bireyin sahteliği ile ilkel bireyin vahşiliği arasında bir bağ kuruyor.Her tür eğitim olanağına ve teknolojiye sahip,hoşgörülü ,entelektüel ve özgür düşünceye sahip modern insan(dani,christian ve arkadaşları) nın aslında ilkel pagan Harga'lardan hiçbir farkları yoktur.Film bu temel üzerine kurulu zaten.Dani'nin kız kardeşi daha filmin en başında intihar ediyor ve annesi ile  babasını da kurban ediyor.Filmin başı ile sonunun aslında hiçbir farkı yok.Modern insan da Pagan ilkel topluluk da sonuçta kendilerini ve seçtikleri kişileri kurban ediyorlar.Yani insan ne kadar ilerlerse ilerlesin ilkel ve zayıf bir canlı.İstediği kadar bilim ve iletişimde ilerlesin sonuç aynı yere çıkıyor.İkinci olarak filmin başlarındaki bir arkadaş toplantısından bahsetmek gerekiyor.Bu sahnede Christian ve yozlaşmış arkadaşları evde toplanmışlardır ve birazdan Dani gelecektir.Burada adeta bir tiyatro oyunu ortaya koymaya karar verirler.Christian Dani'yi isveç'e davet etmiş ama aslında gelmemesini istemektedir.Arkadaşlarına bu durumu açıklar ve rollerini dağıtır adeta .Hepsi bu olayı bilmiyormuş gibi yapacaklardır.Dani az sonra eve varır ve biz de bu tiyatro oyununu izlemeye koyuluruz.O an Dani 'ye acırız.Burası filmin bir diğer çarpıcı sahnesidir.Modern insanın ikiyüzlülüğü,bayağı nezaketi ve entelektüel acımasızlığı tokat gibi yüzümüze çarpar burada .ileryen dakikalarda Harga'lar da bir tiyatro oyunu ortaya koyacaklardır ve bu kendini mükemmel sanan insanları ,topluluklarının zararsız ve iyi olduğuna inandıracaklardır.Aslında iki toplumun da modern ve ilkel toplumun birbirinden zerre farkı yoktur.Teknolojik ve entelektüel birikim olarak ne kadar gelişirse gelişsin modern toplum hala kendi kurbalarını vermekte kendi ritüellerini aynı hargalar gibi devam ettirmektedir.Yönetmen Ari Aster ilkel paganların vahşiliği ile modern insanın acımasızlığı arasında bir karşılaştırma yapmış ,çarpık bir ilişki kurmuştur.

Filmdeki en ilginç noktalardan bir diğeri ise film kahramanlarının herşeyi kendi istekleri ile yapmalarıdır.Mayıs dansını izleyen Christian ve dansa katılmak üzere olan Dani kendilerine uzatılan halüsünatif içkiyi kendi istekleri ile kabul ederler .Üstelik Christian 'bu içki nedir 'diye sorduğında pagan topluluk üyesi kadın ona içkinin tüm etkilerini anlatır.İçkiyi içerse karar verme mekanizmasının başkasının eline geçeceğini de ekler.Tüm bu söylenenlere rağmen Christian içkiyi içer.Yani sonunu kendi elleriyle ve kendi kararıyla hazırlar.Burada Christian 'ın bunu biraz sonra yaşayacağı cinsel deneyimin motivasyonu ile yaptığını söylemek garip kaçmaz.Beklentisi budur ve o da bu olayın olması için herşeyi kabul etmeye razıdır.Tuhaf Paganik cinsel birleşmeden sonra Christian tüm kontrolünü kaybeder.Sahte dans yarışmasında Mayıs Kraliçesi ilan edilen Dani de öyle .Christian açgözlü, çıkarcı ve sahte bir bireydir.Pelle tüm yıl Christian'ın arkadaşıydı ve onun bu özelliklerini kavramıştı.Dani ise zayıf ve yetersiz bir bireydi.Aile sorunu hep vardı bana göre .Filmin ilk 10 dakikasını hatırlarsak Dani'nin kardeşi anne ve babası ile kendini zehirliyordu(murder suicide).Bu tesadüfi değildi.Dani aile dışı bırakılmış dışlanmıştı .Dani hep yalnızdı.Pelle ise bunu yine tüm yıl İsveç dışında onların arkadaşlarıymış gibi yaparken gözlemlemişti.Bence tüm bu bilgileri Hargalara verdi.Ve onlar da kimi öldüreceklerini kimi kendi saflarına katacaklarını önceden planladılar.

Ayrıca film boyunca ilişkilerin doğası hakkında bilgi sahibi de oluyoruz.Dani ve ailesi kopuk.Çünkü kızkardeşi onu cinayet-intihar planından dışlamış.Christian ve Dani 4 yıldır çıkıyorlar ama iletişimleri zayıf.Adeta dün tanışmış gibiler.Christian'ın arkadaşları Dani'nin kırılgan kişiliğinden ve sorunlu aile yapısından nefret ediyorlar(cafe sahnesinde onu  aşağılıyorlar ve christian 'ı ayrılma konusunda ikna etmeye çalışıyorlar),Pelle tüm bu arkadaş grubuna gizli bir ajanda (kurban edilecek insanlar ve yeni üyeler bulma amacı ) ile girmiş vs vs.

Başta da dediğim gibi yönetmen bu filmi çekerken modern birey ve ilkel bireyin benzerliği üzerine bir şeyler söylemek istemiş.Ne yaparsak yapalım o ilkellik bizim içimizde bunu hiçbir teknik gelişme veya entelektüel bilgi değiştiremez.Dani gibi ben niye onlarla birlikte ölmedim (annesi babası ve kardeşinin intihar cinayeti) de diyebiliyoruz ,Christian gibi temel dürtülerimizin (cinsellik,hırs) kurbanı da olabiliyoruz.

Elimizde üzerine sayfalaraca tez yazabileceğimiz ve her ayrıntısıyla incelenebilecek kadar dolu bir film var .Mutlaka izleyin .



3 Mayıs 2020 Pazar

YARATICILIK KRİZİNİ ABARTIP ÇIĞRINDAN ÇIKAN YAZAR FİLMLERİ

Yaratıcılık krizi birçok alanda insanı sıkıntıya sokan bir sorundur.Özellikle yayıncılık,medya ve sanat bundan en çok etkilenen dallardır.Bu konu filmlerde de ele alınan zengin bir konudur çünkü yaratıcılık krizi insana olmadık şeyler yaptırabilir.Ve bu da özellikle gerilim-korku sinemasında işlenmesinin ana sebebidir.Ben de bugün bu konuda yapılmış bir iki filme göz atmaya karar verdim.     Yaratıclık sorununu abartıp çığrından çıkan yazarlarla ilgili yapılmış filmlere şöyle bir göz atalım o zaman.
SHINING: Shining (Cinnet) filmi yaratıcılığın kontrolden çıkmasına dair yapılmış en iyi filmlerden biridir.Filmimizin baş kahramanı Jack Torrence bir otelde bekçilik işine girer.İş basittir.Otelin kapalı olduğu sezon boyunca bakımlarını yapacak ve ailesiyle 6 ay sonra oteli açılış gününde teslim edecektir.Jack'in ana amacı oteldeki kış sezonundan faydalanıp yaratıcılık krizini aşmak ve kitabını tamamlamaktır. Karısı Wendy ise evliliğindeki sorunların bitmesini ummakta  ve küçük oğlu Danny ile otelde vakit geçirmektedir.
  Film ilerledikçe  Jack hakkında daha fazla şey öğrenmeye başlarız.Birincisi Jack'in çok ciddi bir içki sorunu vardır ve bununla mücadele içindedir.İkinci olarak çocuğu çok küçükken ayak altında dolaştığı bir vakit Jack ona zarar vermiştir.Tüm bunlar Jack üzerinde zamanla tekrar etki göstermeye başlar .Otelin var olan kötücüllüğü ve 'cabin fever' yani 'klastrofobik sıkıntı' nın da etkisiyle Jack kontrolünü yitirmeye başlar.Ona göre onu yazmaktan alıkoyan karısı ve çocuğudur.Otelin de ona empoze ettiği gibi bundan kurtulmasının tek yolu onları yolundan çekmektir.Sonradan keşfedeceğimiz üzere Jack daktilosuyla kitabına dair hiçbir şey yazamamış ve zamanını otelde dolaşarak geçirmiştir.Yaratıclık krizi onu , karısı ve çocuğunu öldürmeye karar vermesine kadar sürükleyecektir.
SECRET WİNDOW:Mort başarılı bir yazardır.Zamanında birçok başarılı kitap çıkarmıştır.Hayatı ise karısının onu aldatmasıyla alt üst olmuştur. Karısını aşığı ile bastıktan sonra şehir dışındaki geniş kulübesine taşınır.Olayın üzerinden 6 ay geçmiştir ve Mort doğru düzgün birşey yazamamaktadır.Zamanını bayat yiyecekler yiyerek ve kanepesinde uyuyarak geçirmektedir Mort 'un bir gün kapısı çalınır .Çılgın hayranlarından biri bir deste kitap müsveddesini ona bırakarak onun hikayesini çaldığını iddia eder. Missisipi'li bu köylü Mort'un kendi  orijinal hikayesinin  sonunu değiştirdiği için hikayenin sonunun  mükemmel olmadığını iddia etmekte ve  düzelterek  yeniden basılmasını istemektedir.Mort onu görmezden gelir ve hayatına devam etmeye çalışır ama önce köpeği öldürülür ardından da şehirdeki evi yanar.Mort polise gider sonuç alamaz, arkadaşı olan bir dedektif tutar. Dedektifle buluşacağı sabah onu arabanın içinde ölü bulur. Missisipili adam onları öldürdüğünü ama cinayet aletinin Morty'nin izlerini taşıdığını iddia eder.Morty cesetlerden kurtulmak zorunda kalır.Ama mantığı zamanla onu ele geçirmeye başlar.Tüm bunları yapan köylü adam olamaz çünkü onu o yaratmıştır.Kendi suçlarını bu hayali karakter üzerine yıkmaya başlamıştır.Tüm bunlara rağmen filmin sonunda karakter onu yeniden ele geçirir ve karısı ile aşığını da öldürür.Cesetler bulunamadığı için kimse onu suçlayamaz.Cesetler ise gizli pencerenin ardındaki mısır tarlasında gömülüdür.
SINISTER :Ellison Oswalt bir 'gerçek suç 'yazarıdır.Ailesi ile yeni bir eve taşınır.Ellison uzun zamandır yaratıcılık krizindedir.Aile eve yerleştikten sonra evde paranormal olaylar olmaya başlar.Özellikle çocukları bu olaylardan çok etkilenirler.Karısı ise Ellison'un bu evi bilinçli seçtiğini keşfeder.Ellison kitap yazabilmek için kötü şöhretli bir ev seçmiştir ve bunu ailesinden gizlemiştir.Aile için bu korkunç bir şekilde sonlanacaktır.
SWİMMİNG POOL:Sarah Morton çok satan bir seri yazarıdır.Ama hem yazdıklarından sıkılmıştır hem de kaçırdığı hayatının yasını tutmaktadır.Hayranlarından nefret etmekte ve hasta annesine bakarak geçirdiği hayatını anlamsız bulmaktadır.Kafasında yeni bir kitap projesi vardır .Yayıncısının da teşviğiyle onun Güney Fransa'daki lüks villasında tatil yapmaya gider.İlk günler onun için mükemmel geçer.Kendi ile başbaşa İngiltere'den uzakta güzel bir villadadır.Herşey yolunda giderken yayıncısının kızı çıka gelir.Julie abartılı bir karakterdir.Sarah ne ise Julie onun tam tersidir.Eve her gece başka birini getirmekte ,dolabı gereksiz yiyeceklerle doldurmakta ,son ses müzikler dinlemekte ve Sarah'nın tersine renkli giyinmektedir.Adeta abartılı ve renkli bir roman karakteridir.Sonradan öğreneceğimiz gerçeğe göre öyledir de .Aslında Julie ,
Sarah'nın yarattığı bir roman karakteridir.Sarah esere kendini fazla kaptırmış ve onun gerçekliğine inanmıştır.Filmin sonunda gerçek Julie ile tanışıncaya kadar bu bizim için bir sır olarak kalacaktır.

22 Şubat 2020 Cumartesi

PARASİTE-PARAZİT GERİLİM VE KARAKOMEDİ ÜZERİNE

     
Parazit filminin tanıtımını ilk kez izlediğimde onu bir çeşit Kore korku filmi sanmıştım .Yapımcı her nedense bunu düşünmemizi istemişti .Filme gittiğimde ise karşıma tamamen farklı bir film çıktı.İlk sahneden itibaren filmde hayatlarımıza ayna tutulmuştu.Bedava wifi arayan bir aile, zar zor karnını doyurabiliyordu ama bir şekilde mutlu idi.Sonra eve zengin muhitten bir çocuk geldi.Bu pahalı giyimli iyi eğitimli çocuk  fakir arkadaşına  hediye ile gelmişti. Her zenginin yaptığını yapıyordu kendi çıkarları ve mutluluğu için bir fakirden fayda sağlamak için ona bir teklifle gelmişti.Ders verdiği kıza göz kulak olması için fakir arkadaşına bir iş teklifi sundu.Asıl amacı o eğitim için uzakta iken fakir çocuğun kız arkadaşına ders vermesi ve diğer zengin yakışıklı çocukların kızdan uzak durmasını sağlamaktı.Plan güzel görünüyordu ve fakir çocuk için de mükemmel bir fırsat sunuyordu.
   Fakir çocuk evin hanımefendisi ile iş görüşmesine gitti ve işi aldı. Bu sahneden sonra eve tüm ailesini getirmesine adım adım şahit olduk. Ailece, kendi sınıfından olan şoför ve evin hizmetçisini çeşitli ayak oyunları ile işlerinden ettiler ve onların yerine kendileri geçtiler.Burada fark ettiğimiz en önemli şey şu olmalı.Bu fakir aile aslında çok yetenekli bir aile.Her birey kendi alanında (şoförlük, grafikerlik ,hizmetçilik, İngilizce eğitmenliği) çok başarılı.Peki bu kadar yetenekli ve başarılı bir aile neden toplumun en alt sınıfında? Yönetmen adeta bunu gözümüze sokuyor.Burada bir terslik olduğundan bahs ediyor. Ve bunu bize ince ince işleyerek anlatıyor.Zengin aileye baktığımızda ise ailenin vasat bireylerden ve özentiden oluştuğunu görüyoruz. Fakir aile eve tamamen hakim olduğunda zengin aile kampa gitmeye karar veriyor.Evin boş olmasından faydalanan fakir aile ise evin tüm alanlarını kendilerininmiş gibi kullanmaya başlıyor.Bu noktada biz artık şu beklentiye giriyoruz.Bu aile zengin aileye çok kötü şeyler yapacak.Ama öyle olmuyor.Onun yerine o neşe içinde geçen akşam sekansında o mutlu anlara gölge düşürecek bir olay oluyor.Evin eski hizmetçisi kapıda beliriyor.Yönetmen Hitchcockvari bir hamle yaparak sahneye bir leke düşürmüş oluyor.Hitchcock filmlerine aşina olan herkes bilir ki sahneye uymayan tuhaf garip bir olay olayların tüm akışını geri dönülmez biçimde değiştirir.North by Northwest'teki uçak sahnesi,Birds'de Melanie'ye saldıran martı gibi sahnelerde göreceğimiz üzere olay örgüsüne hiç uymayan tuhaf garip bir olay tüm filmi zehirler.
        Parasite filminde de bu oluyor.Eski hizmetçi kapıda beliriveriyor ve olaylar tamamen değişiyor.Aslında burada garip bir şey daha var.Fakir aile bu hizmetçiye kapıyı açmayabilir.Yapılacak en büyük yanlışı yapıyor ve kapıyı açıyorlar.Bunu neden yapıyorlar diye düşündüğümüzde aslında hali hazırda  vicdan azabı çektiklerini görebiliyoruz.Sonuçta hizmetçiyi çeşitli entrika ve manipülasyonlarla onlar kovdurdu.Demek ki onu içeri almama hakları varken onu alarak vicdanen kendilerini rahatlatmaya çalıştılar.Ama bu ölümcül bir yanlış oluyor.Hizmetçi bir şey alacağını söyleyerek eve giriyor aile bireyleri (anne dışındakiler )saklanıyor.Evin eski hizmetçisi bizim daha önce hiç görmediğimiz bodrum kata iniyor ve bu katı evin sahipleri dahi bilmiyor.Bodrum katta hizmetçinin kocası yaşıyor.Ve günlerdir aç.Bu sahne bizde tam anlamıyla bir şok yaratıyor.Hizmetçi önce anneden kocasına bakmasını istiyor ama anne yine bir hata yaparak bunu kabul etmiyor.Oysa bu noktada  kabul etse idi işler daha sonraki aşamalara gelmeyebilirdi.Fakat onları gizlice izleyen aile üyeleri bir anda merdivenden hizmetçinin önüne düşüyor.Hizmetçi onların resmini çekerek  tehdide başlıyor.
        Derken zengin aile hava şartlarından dolayı geri döneceğini haber veriyor. O hengamede fakir aile tekrar kontrolü ele geçiriyor.Eski hizmetçi ve kaçak kocasını bodruma hapis ediyor.Aile evi tekrar eski haline döndürüyor ve birer hamam böceği gibi masa altına saklanıyor.Zengin aile ile bu anlarda sadece hizmetçi anne muhatap oluyor.Bir ara eski hizmetçi, aileye ulaşmak üzere iken anne  onu merdivenden yuvarlıyor.
       Zengin aile bahçede oynayan çocuklarını izlerken işe aldıkları fakir aile hakkında yorumlar yapmaya başlıyor.Zengin adam şoföründen aldığı o meşhur 'fakir insan kokusu'ndan bahsediyor.Bu aşamada ailenin babası kendini çok aşağılanmış hissediyor.Zengin aileye karşı bir öfke içine yerleşiyor.
Gecenin ilerleyen vakitlerinde fakir aile saklandıkları yerden çıkıyorlar evlerine doğru uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyorlar.Biraz önce tatlı tatlı ,geniş ve konforlu bir evin camından izleyebildikleri yağmur ise onların kabusuna dönüşüyor.Evlerine yaklaştıkça fakir muhitlerin geniş açıdan çekimlerini, elektrik kablolarının görüntü kirliğini görüyoruz ve fakirliği iliklerimize kadar hissediyoruz.Bu sahne gerçekten de üzücü bir sahneye bağlanıyor.Fakir ailenin evini su basmıştır.Evlerindeki su boğazlarına kadar gelmektedir.Tuvaletlerinden kanalizasyon suyu taşmaktadır.Burada ailenin  kızının tavana sakladığı sigara paketini bulduğu sahneye şahit oluruz.Sigara paketinde biriktirdiği para ve sigaraları vardır ve onlara hiçbir şey olmamıştır.Klozetin taşmaması için üstüne oturur ve keyif sigarası yakar.Durumuna alışmışlığı bizi hayrete düşürür.
       Aile devlet tarafından spor salonuna yerleştirilir.Spor salonunda uzanmışlarken baba ve oğul bir sohpete başlarlar.Oğul babaya 'baba bir planın olduğundan bahsetmiştin nedir o plan ' minvalinde bir soru sorar baba da 'bir planım yok eğer planın olmazsa planlarının bozulması imkansızdır 'der Buradaki  konuşma gerçekten de üzücü ve bir o kadar da aydınlatıcıdır.Adamın hayatı boyunca bir şeyleri denediği ama sonuç alamamaya başladıkça bulunduğu durumu kanıksadığını ve hayat felsefesini buna göre şekillendirdiğini anlarız.
       Sabah  zengin aileden telefon alırlar.Hanımefendi sabah aniden bir parti yapmaya karar vermiştir.Korkunç bir gece geçiren aile bireyleri eve gitmek zorunda kalırlar.Bir yandan da bodrumdaki tutsakları düşünmektedirler.Bu düşünce onları yaptıkları üçüncü büyük hataya kadar sürükleyecektir.Onlar bodrumdaki aileye acımaktadır  ve anlaşmaya varmaya karar verirler ama bodrumdaki kadın çoktan öldüğü için kaçak koca  onları bir bir avlamaya karar vermiştir.Doğum günü tüm hızıyla devam ederken kaçak koca  arka bahçeyi kan gölüne çevirir.Çünkü karısı ölmüştür ve elinde hiçbir şey kalmamıştır.. Kanlı doğumgünü sahnesinden sonra yoksul baba evin bodrumuna saklanır çünkü orayı kimse bilmemektedir.Evi yapan mimar bodrumu öyle bir gizlemiştir ki anlamak mümkün değildir. Yoksul oğlan komadan çıkar, anne az ceza alır ,kızları barbekü partisinde ölmüştür zaten .
       Çocuk bir süre sonra zenginlerin evine bakmaya gider.İsviçreli insanlar eve taşınmıştır.Fakat evi gözlerken garip bir şey olur yanıp sönen bir ışık görür.Mors alfabesi ile mesajı çözer ve orada babasının yaşadığını anlar.Babasına asla gönderemeyeceği bir mektup yazar.Mektupta asla gerçekleştiremeyeceği sözler verir babasına. Bir an için gerçekleştireceğine biz bile inanırız. 
       Açıkçası uzun zamandır böyle güzel örülmüş ve kurgulanmış bir film izlememiştim.Hele ki Koreden böyle bir film geleceğine asla inanamazdım.Film 4 Oscar ödülü ve bir sürü prestijli ödül daha aldı.
       Genel olarak filmin iskeleti fakirlik ve zenginlik temaları ve sınıf mücadelesi üzerine oturtulmuş.Zenginlerin fakirleri kendi mutluluk ve refahı için sömürmesi, fakirlerin de ben de bir gün zengin olabilirim ütopyası ile zenginlerden bir şeyler koparmaya çalışması ve onların artıklarıyla mutlu olması ile açıklayabiliriz tüm filmi.Ama benim burada anlatmaya süremin yetmeyeceği kadar fazla şeyle dolu orijinal bir hikayeye sahip çok başarılı ve değerli bir film bu.Öyle ki ben bu film hakkında filmden çıktığımdan beri düşünüyorum.Lütfen izlemediyseniz izleyin .

       

1 Mayıs 2017 Pazartesi

SNOWDEN

Tüm ülkeler gibi Amerika da 2000'li yıllarla birlikte yepyeni bir döneme adım attı.Milenyum olarak adlandırılan bu yeni çağda hayatımız baştan aşağı değişti.Sosyal ağlar,teknolojik gelişmeler,akıllı telefonlar hayatımızı geri dönülemeyecek derecede başkalaştırdı. Özel hayat ve bilgi alma hakkı yeni bir boyut kazandı.Gizli servsilerde soğuk savaş dönemlerini bir bir geride bırakıp sanal dünyaya uyum sağlamaya çalıştı. Özellkile 11 Eylül hayatlarımızı ve özgürlüklerimizi ciddi şekilde yaraladı.Süper güç Amerika yapmak istediği her şeyde ve yaptığı her hatada  11 Eylül'ü neden göstererek bir şekilde günah çıkarmayı başardı. CIA de dünyadaki en güçlü istihbarat servisi olarak sınırlarını aştı ve bizleri evimizdeki bilgisayardan ve cebimizdeki telefondan izleyecek kadar ileri gidebildi.Tüm bunları nereden mi öğrendik? Tabi ki Edward Snowden'dan.Bu gencecik Amerikalı çocuk NSA'in yaptığı tüm korkunç aktiviteleri teşhir etti.Bunları neden mi yaptı? Çünkü bu yapılanlara göz yummayı vicdanına sığdıramadı.İşte bu film de bize Snowden'ın Muhafazakar Vatansever Amerikalı bir gençten insan onurunu savunan bir aktiviste dönüşümünü anlatıyor.Film insanın tüylerini diken diken ediyor ve acaba o durumda olsak biz ne yapardık sorusunu bize sorduruyor.Ben filmi çok başarılı buldum .Şimdi gelelim filmin konusuna.
  Askeri eğitim sırasında ciddi bir kaza geçiren Edward ülkesine hizmet etmenin yeni yollarını ararken CIA 'e başvurmaya karar verir.Uzun görüşmeler ve testlerden sonra örgüte girer.Başlarda herşey iyi gitmekte hem çok iyi kazanmakta hem de özel yetenekleri ve zekası sayesinde takdir edilmektedir.Fakat yabancı ülkelerde görev yaparken yavaş yavaş örgüt içindeki yozlaşmaya şahit olur.NSA istediği herşeyi yapabilmekte , kanunları da kendine göre eğip bükmektedir.Tüm bunlara şahit olan Edward bir yandan da kız arkadaşı Lindsay'den herşeyi gizlemeye çalışmaktadır.Fakat vicdanı belli bir noktadan sonra yapılanları kaldıramaz hale gelir.Bunalıma girer.Artık gerçeği anlatmanın kaçınılmaz olduğunu anladığı noktada harekete geçecektir.
     Film iyi,Oliver Stone belgeselciğini konuşturmuş ve Joseph Gordon Levitt Snowden rolünde gerçekten çok başarılı.İzleyin derim.

19 Eylül 2016 Pazartesi

BRIDGET JONESun BEBEĞİ MÜKEMMEL

       
 Bridget Jones serisinin özel bir hayranı olduğumu saklayamayacağım. Kitap ve film elbette ki aynı değil ama film kitaba farklı bir tat katmıştır her zaman. Uzun yıllar ve spekülasyonlardan sonra serinin üçüncü filmi izleyici karşısına çıktı .Rene Zellweger 'in kilo almak istemediği için filmde yer almayacağı bile söylendi ki bu bile kendi başına büyük bir skandal olurdu.Sonuç olarak film tam kadro olarak karşımıza çıktı.
   Öncelikle şunu söylemeliyim filme düşük beklentilerle gitmiştim çünkü serinin ikinci filmini biraz başarısız bulmuştum .Yavan ve heyecansız bir anlatımı vardı ve kitabın yakınından bile geçememişti.
Ancak bu üçüncü film tam anlamıyla mükemmel bir yapım. Eğlenceli,komik ,akıcı,renkli.Film boyunca gülmediğiniz sahne yok gibi.Renee Zellweger yine  tüm komedi yeteneğini ortaya koymuş ve Bridget Jones 'u eşşiz hale getirmiş.Gelelim filmimizin konusuna.
   Bridget 30'lu yaşlarını çoktan geride bırakmış, Marc'dan ayrılmış ve her zamanki gibi yalnızlar klübüne geri dönmüştür.40. yaş gününü bir talihsizlik eseri yalnız kutlamak zorunda kalır.Bunun üzerine 30'larındaki ofis arkadaşının spa hafta sonu teklifini kabul eder.Fakat arkadaşı ona büyük bir sürpriz yaparak onu müzik festivaline götürür. Bolca müzik,yağlı yemekler,bira ve çamur içinde Bridget yeniden gençlik günlerine döner.Bu arada yakışıklı bir Amerikalı ile tanışır ve ortamın rehavetine de kapılarak onunla birlikte olur.
   Şehre döndüğünde iş hayatına karabasan gibi çöken yeni  hipster patronu ve onun ekibiyle zorlu anlar yaşamaya başlar ve Marc Darcy ile tesadüfen bir vaftiz töreninde karşılaşır.Onunla da zayıf bir anında birlikte olur. Kısa süre sonra Bridget kilo almaya başlar ve arkadaşı ona hamile olabileceğini söyler.Evet Bridget Jones hamile kalmıştır. Fakat baba kim bilemiyordur. Baba adaylarına durumu anlatmaya çalışırken bir yandan da korkunç patroniçesiyle uğraşmak zorundadır ve kendini bir dizi komik olaylar zincirinde bulur.
     Bol bol gülmek, eğlenmek ve iyi zaman geçirmek istiyorsanız Bridget Jones tam size göre. Şiddetle tavsiye ederim.

15 Haziran 2016 Çarşamba

KORKU SEANSI 2 -CONJURING 2


         Geçenlerde gösterime giren  Korku seansı 2 beklenildiği üzere birinci filmin devamı niteliğinde bir film olmuş..Fakat tam anlamıyla bir hayal kırıklığından öteye geçemiyor.Birinci filmdeki aralıksız boğucu korku atmosferi,kamera açıları ve oyunculuklardan eser yok ve senaryo inanılmaz derecede sıkıntılı.Yönetmen James Wan 'in en kötü ve en ticari işi diyebiliriz.Ya tutkusunu kaybetmiş ya da filme inanmamış.Sonuç olarak ortaya sıkıcı ve başarısız bir film çıkmış.
    Filmde şeytan çıkarma filmlerindeki ortak formül kullanılmış yine.Daha önceki yazılarımı okuyanlar bu basit formülleri bilirler.Şeytan çıkarma filmlerinde şeytanın  girişi için ortamın ve ailenin müsait olması gerekir.Ailede yetişkin erkek olmamalı ya da aileden uzakta olmalıdır.Aile dini inancı terk etmiş olmalıdır ya da ateisttir.Aile genelde kadınlardan ve küçük erkek çocuklardan oluşmalıdır.Tüm bu ilkel kurallar şeytan çıkarma filmlerinin değişmez kodlarıdır.Filmde aileyi ancak dindar biri kurtarabilir.Ve sonunda şeytandan arınmış aile dine geri döner.Korku seansı 2 'de de aynı bu formül üzerinden gidilerek filmin örgüsü oluşturulmuş.Ancak dediğim gibi senaryoda ciddi sorunlar mevcut.Film fazlasıyla zorlama bir öykü üzerine oturtulmuş gibi duruyor.Ve sonu da çarpıcılıktan son derece uzak.Gerksiz romantik sahneler,Elvis Presley şarkılarının anlamsızca kullanımı filmin tüm atmosferini bozmuş.Şeytan çıkarma filmlerinde beklenen türden sürekli boğucu atmosfer filmde ıskalanmış.Gelelim filmin konusuna.
       Doğa üstü olaylar uzmanı Warren'lar Amytiville olayının gerçekleştği evde bir seans düzenlerler.Seans sırasında Lorraine olayı birebir yaşamaya başlar ve gelecekle ilgili bir sanrı da buna dahildir.Kocası Ed 'i öldürecek olan iblisi ve onu nasıl öldüreceğini bu seans sırasında görür.Seansın ardından Ed ve Lorraine bir daha doğa üstü olaylara müdahale etmemeye karar verirler.Tüm bunlar olurken İngiltere'de çok çocuklu yalnız anne Peggy Hodgson 'ın kızına bir hayalet dadanır.Evin sahibi olduğunu iddia eden bu yaşlı adam kızın ruhunu ele geçirir.Aslında olanlar başkadır.Valak adlı bir iblis Warren'ları bu olaya çekebilmek için kızı ve yaşlı adamı aracı olarak kullanmaktadır.
       Film hayal kırıklığı ama Vera Farmiga ve Patrick Wilson yine de çok iyi iş çıkarmışlar. İyi seyirler.

8 Mayıs 2016 Pazar

SİNEMADAKİ AKLA ZARAR EV HANIMLARI

Ev hanımları her daim varoluşsal sıkıntılar yaşayan ve toplumun en çok dışlanan kesimidir.Varoluşlarının gerekliliği ve gereksizliği çoğu zaman her kesim tarafından sorgulanır.Bu bağlamda sinema için de elverişli bir muğlaklık içerirler.Delirmeye ve patlamaya en yakın ruh haline  sahip bu toplumsal kesim uzun süren sessizliğin ardından gelen çöküşle tasvir edilir genelde.Hem korku filmleri hem de dramlar için elverişli bir malzeme olan en ünlü ev hanımı karakterlerini bir hatırlayalım isterseniz.

ROSEMARY WOODHOUSE :Roman Polanski'nin Rosemary's Baby filminin en önemli karakteri bir ev hanımıdır.Rosemary bu filmde aynı zamanda bizizdir.Çünkü her şeyi Rosemary'nin bakış açısından takip ederiz.Dolayısıyla Rosemary kandırıldığında biz de kandırılırız,Rosemary hapsedildiğinde biz de hapsediliriz.O ne yaşarsa biz de onu yaşarız ve ona ne yapılırsa bize de o yapılmış olur.Bu bağlamda hem ev hanımının tüm varoluşsal sıkıntılarını yaşarız hem de kapana kısılmışlığını anlamamız mümkün olur.Son bir hatırlatma filmde Rosemary'nin olmadığı hiçbir sahne yoktur.

TINA BALSER :Diary of a Mad Housewife filminin ev hanımı da Tina'dır. İyi eğitimli ve zengin karakterimiz tüm bu olumlu özelliklere rağmen korkunç bir eşe sahiptir.Kocası onu aşağılayan ,despot ve kaba bir eştir.Karısını her daim eleştirmekte ve yetersiz bulmaktadır.Tina tüm bunlardan çok sıkıldığı bir anda yakışıklı bir yazarla tanışır.Daha çok yatak arkadaşlığına dayanan bu ilişkide de sevgilisi kocasından farksız olarak Tina'yı aşağılar.Tina küçümseyici iki kızı ,korkunç kocası ve snob sevgilisiyle sürdürdüğü hayatını terapi ile düzeltemeye çalışınca bu sefer de sosyal  bir linç ile karşılaşır .Tüm film boyunca Tina'nın çektği sıkıntılarla boğulur,küçümsemelerle aşağılanırız.Peki suçlu hep yanlış insanları seçen Tina mıdır yoksa toplumun kendisi midir?

AMY DUNNE: Gone Girl'ün  baş karakteri olan Amy de iyi eğitimli bir ev hanımı.Onunla tanışmamız bir günlük sayesinde oluyor.Amy şüphelibir şekilde kaybolmuştur ve biz onu ,onun bakış açısından bu öznel bilgilerle tanırız.Bir yanda Nick'in kişiliği diğer yanda ise Amy'nin günlüğü vardır.Bu iyi eğitimli, kariyerini ve her şeyini kocası için feda etmiş kadın ile  yakışıklı ve  sadakatsiz koca figürü.Peki Amy gerçekten kendi anlattığı gibi biri midir?Tüm bunlar toplumsal bakış açısı ile daha da içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.Masum ,fedakar ev hanımı Amy gerçekten kimdir.Filmin sonunda bu gerçeğe ulaşacağızdır.

MABEL LONGHETTİ: A woman under the influence filmindeki unutulmaz baş karakter Mabel delirmenin eşiğindeki ev hanımlarının en ünlüsüdür.Bu akla zarar karakter hem kendisine hem de ailesine zor günler yaşatır.Tuhaf davranışları ile varoluşsal durumunu anlamlandırmaya çalıştıkça hayatı  daha da içinden çıkılmaz bir hal alır.

JULIETTE JEANSON: ONA DAİR BİLDİĞİM İKİ ÜÇ ŞEY ,Fransa 60'lar. Juliette'in görünürde son derece ''normal'' bir yaşamı vardır.Eşi ve cocuğu ile birlikte sıradan yaşamını izlemeye başlarız ta ki eşini işe yollayana kadar.Eşi işe gidince çocuğunu tuhaf bir bakıcıya bırakır ve giyim alışverişine çıkar.Sonra da her gün yaptığı gibi bir otel odasında para karşılığı bir erkekele birlikte olur.Bu son derece sıradan ev hanımı aslında bir hayat kadınıdır.Ve bunu sadece evine katkı sağlamak için yapmaktadır.Tüm bunları izlerken ona herhangi bir suçlama yapmayız çünkü gerçekten de sıkıcı ve boğucu yaşamına bir renk getirmek istemektedir.Sedece  ve sadece Juliette'in sıradışı bir ev hanımı olarak yaşamını tüm film boyunca takip ederiz.

WENDY TORRANCE :Wendy Torrance sinema tarihindeki en sinir bozucu ev hanımlarından biridir.Shining filmi boyunca Jack Torrance 'ı yolundan çıkaran ana karakter bu kadındır.Adeta Jack yerine biz Wendy'yi öldürmek isteriz.O kadar sinir bozucu bir ev hanımıdır ki insanın tüm nörolojik sistemini çökertebilecek bir güce sahiptir.Fakat Jack yoldan çıktıktan sonra çocuğunu ve kendini korumak için bir ev hanımı olarak yapabileceklerinin sınırlarını zorlar ve tanınmaz hale gelir.