12 Aralık 2015 Cumartesi

YILBAŞI RUHU FİLMLERİ

         Yılın en güzel dönemi geldi çattı.Çam ağaçları,parlak,ışıl ışıl vitrinler,lezzetli ve yağlı yiyecekler,kardan adamlar,parıltılı giysiler,geyikli kazaklar ve nostalji yani yeni yıl dönemine girdik.Bu özel dönemde ben de sizin için yılbaşı ruhunu yansıtan birkaç film seçtim.Tüm bu saydığım unsurları bulabileceğiniz ışıl ışıl bu filmler yılbaşı ruhunuza iyi gelecek.İyi seyirler.   
       
        BRIDGET JONES DIARY:Bridget'in 1 yıllık aşk hayatına odaklanan film hem yılbaşı partisiyle açılıyor hem de geyikli kazakları,ışıl ışıl mekanları ile sizi sarıp sarmalıyor.Eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin,izlediyseniz de tekrar izlemek sizi yılbaşı moduna sokacaktır.
      MESAJINIZ VAR: Meg Ryan denince akla hemen romantik komediler gelir.Zaten bu film de bir romantik komedi şöleni.Sonbaharda başlıyor ve ilkbaharda bitiyor ama özelikle de noel kısmı tam bir şölen.Sıcacık kazaklar,bembeyaz kar ve yağlı hindiler sizi yılbaşına hazırlayacak.
        HOLIDAY: Pek Cameron Diaz hayranı değilimdir ama bu film tam anlamıyla bir şölen.Diaz,Kate Winslet ile İngiltere -Amerika arası bir ev değişimi yapar.Mutsuz Los Angeleslı zengin Diaz karlarla kaplı ingiltere kırsalında inanılmaz sıcak güzel bir evde sürpriz bir noel geçirir ve aşkı bulur.
        WHEN YOU WERE SLEEPING :Sandra Bullock'lu bu romantik komedi de yılbaşı -noel periyodunda geçiyor.Sandra Bullock yalnız ama mutlu bir genç kızı oynuyor.Ama noel döneminde yalnızlığı özelilkle onu rahatsız ediyor.Karşısına evrenin de yardımıyla kalabalık ve mükemmel bir Amerikan ailesi çıkıyor o da kendisine evrenin sunduğu bu şansı kullanmaya karar veriyor.
        SEX AND THE CITY 1: Carrie Bradshaw aniden evlenmeye karar veriyor.Tabi ona ve bünyesine hiç uygun olmayan bu karar, düğün günü terk edilmesine kadar varıyor. Carrie bu zor dönemi arkadaşlarının sadakati ve anlayışıyla atlatmaya çalışıyor.Bu eğlenceli filmin noel kısmı ise sizi yılbaşı sezonu ruhuna sokacak kadar ışıltılı.
       BLACK CHRİSTMAS: Noel her zaman mutlu geçecek değil ya.Film klasik noel ruhuyla başlıyor .Üniversite öğrenci evinde bir grup genç kız noel için evlerine dönme hazırlığında ama bir bir öldürülmeye başlıyorlar.Kara noel biraz korkutucu olsa da yine de dönem ruhunu çok iyi yansıtıyor.

11 Ağustos 2015 Salı

HAFTANIN DVD FİLMİ KORKU SEANSI

Geçen gün bir korku filmi arıyordum ve elime yeni çıkan bir DVD geçti.Türkçe ismiyle KORKU SEANSI .Film SAW ve INSIDIOUS filmlerinden tanıdığımız James Wan'in yine çok ses getiren bir filmi.James Wan severler bilirler.Wan 70'ler korku filmi ögelerini 2000'ler dünyasına taşıyan bir gerilim ustasıdır.Gerek müzik kullanımı gerek keskin görüntü yönetimini tercih etmesiyle insanı şoke eden Wan bu sefer dini temaların hakim olduğu bir şeytan çıkarma filmine imza atmış. Şeytan çıkarma filmlerinden ve bu filmlerin kurallarından daha önce bahsetmiştim ama yazılarımı ilk kez okuyan okurlar için tekrarlayayım.Şeytan çıkarma filmlerinde elimizde mutlaka ateist bir aile olmalıdır ki şeytanın girişi için uygun zemin hazırlansın ve şeytan çıkarıldıktan sonra bu aile dize getirilsin.Evet kulağa çok ilkel geliyor olabilir ama tüm şeytan çıkarma filmleri bu kötü klişe üzerinden giderler.Bu tarz filmlerdeki ikinci klişe ise ailenin daha çok kadınlardan oluşmasıdır.Ailede baba ya yoktur ya da sık sık aileyi yalnız bırakmakta ve aile korumasız kalmaktadır.BU da son derece ataerkil ve modası geçmiş bir görüştür ama bu tarz filmlerin klişesidir.Wan'in KORKU SEANSI filminde de tüm bu kurallar ve klişeler mevcut ve film bolca Hristiyanlık /Din propagandası dolu.Şimdi gelelim filmimizin konusuna. İflas mahkemesinden eski bir ev alan Perron ailesi eve yerleştikten kısa bir süre sonra garip olaylar yaşamaya başlarlar.Ne yapacklarını bilemez haldedirler.Hem 7 kişilik ailelerinin sığınacak başka bir yeri yoktur hem de tüm yatırımlarını bu evi almak için kullanmışlardır.Bu aşamada devreye Warren çifti girer.Bu çift birçok şeytan çıkarma ayinine tanıklık etmiş,paranormal olaylarla ilgilenen sıradışı insanlardır.Kilise ile koordineli olarak çalışarak şeytan kovma ile ilgili pek çok başarıya imza atmışlardır.Perron'lar umutsuzca kıvranırken Evelyn Perron ,Warren'lar ile iletişime geçer ve onları evi incelemeye ikna eder.Warren'lar için artık yapılacak tek şey evi ele geçiren bu şeytani varlıkla mücadele etmektir. Evet KORKU SEANSI ya da orijinal adıyla CONJURING gerçekten de izlenmeye değer bir korku filmi.İyi seyirler.

8 Nisan 2015 Çarşamba

ÖLMEDEN ÖNCE İZLEMENİZ GEREKEN 10 ŞİZOFRENİ FİLMİ

Şizofreni günümüzde nedeni hala tam olarak anlaşılamayan bir akıl hastalığıdır.Çok normal görünen ,çok yetenekli insanları bile avucuna alan bu sinsi hastalık filmlerde de sıkça işlenen zengin bir konudur.Sinema dünyası  daha çok şizofreninin hastalık kısmıyla değil de şizofreniye sürüklenişle ilgilenir.Çünkü bu çok geniş ve sömürüye açık bir alandır.  Ben bugün size 10 tane çok sevdiğim şizofreniye sürükleniş filmi derledim.Umarım hoşunuza gider.

KAYIP OTOBAN: Fred Madison güzel karısıyla harika bir evde yaşayan bir caz müzisyenidir.Herşeye sahipmiş gibi görünen kahramanımız ve karısı bir sapık tarafından taciz edilmeye başlar.Film ilerledikçe Fred'in iktidarsızlık sorunu açığa çıkar.Zamanla Fred karısının hareketlerinden şüphelenmeye başlar.Abartılı bir güzelliğe sahip olan karısının her hareketi Fred'in şüphesini çekmeye başlar. Fred karısını öldürür.Hapse atıldıktan sonra orada hem kendine hem de  karısına yeni bir kimlik biçtiği bir hayal dünyasına dalar.
BABADOOK: Amelia doğuma giderken kocası ile bir trafik kazası geçirir.Bebeği ve kendi kurtulur ama kocasını kaybeder.Aradan yıllar geçmiştir.Samuel büyümüştür ve Amelia hayatını yalnız bir anne olarak sürdürmektedir.Samuel oldukça sorunlu ve hiperaktif bir çocuktur.Dolayısıyla Amelia'nın yeni bir hayat kurmasını engellemektedir.Amelia çocuğunu çok sevsede hayatını onun mahvettiğinin de farkındadır.İşte burada suçluluk duygusu devreye girer.Amelia çocuğunu öldürmek istemektedir, bu onun birçok sorununu bir anda çözecek tek çözümdür. Amelia bu aşamada şizofreni ile boğuşmaya başlar.Amelia kendi yaptığı şeyleri bir korku karakterine yüklemeye başlar.Bu filmde şizofreniye sürüklenmekte olan bir  anneyi görürüz ama olayın üstü bir korku hikayesi ile örtülüdür.
AKIL OYUNLARI :Nobel ödüllü Amerikalı matematikçi John Nash'in gerçek hayat hikayesi olan Akıl Oyunları 'nda Nash'in üniversite yıllarında başlayan şizofrenisine tanık oluruz.John çok akıllı ve mükemmel bir insandır.Ve üniversitede mükemmel bir arkadaş edinir.Oyun Kuramı'nı keşfeder.Üniversite sonrası iyi bir iş bulur. Her şey normal gözükmektedir ama bir anda Nash'in aslında bir şizofreni hastası olduğunu öğreniriz.Arkadaşı hayalidir,onu takip eden kişiler yoktur. Film gerçek sandığımız herşeyi başımıza yıkar.Ve bu dakikadan itibaren Nash'in şizofreni ile mücadelesini izleriz.
CİNNET( SHINING): Stanley Kubrick'in ünlü filmi Cinnet'te başarısız ve mutsuz yazar Jack Torrance'ın Overloook Hotel'de şizofreniye sürüklenişi konu alınmıştır.Elbette burada şizofreni Jack'in içinde olan bir şey değildir.Overlook otel kötücül bir mekandır ve içine giren zayıf karakterli insanları deliliğe sürüklemektedir. Torrance 'ta istemediği ve zevk almadığı bir hayat yaşamaktadır,içki problemi vardır ve karısı da oldukça sinir bozucu bir insan olarak resmedilir.Jack'in şizofrenisi mekan nedeniyledir ve adeta ona bir özgürlük vadeder.Jack'in tek yapması gereken karısı ve çocuğunu öldürüp keyfine bakmaktır.
TİKSİNTİ :Carole ablası sevgilisiyle tatile çıkınca yalnız kalır.O zamana kadar sessiz bir hayat yaşamış olan içine kapanık bu kız zamanla şizofreniye sürüklenir.Seri şekilde erkekleri öldürmeye başlar.Carole bu cinayetleri sebepsiz işlememektedir,amacı erkeklerden intikam almaktır.Erkek düşmanlığı onun geçmişiyle bağlantılıdır ve filmin sonunda asıl sebebi anlarız.
KIYAMET( APOCALYPSE NOW): Coppola'nın filmi sıradan bir vietnam filmi gibi başlar.Martin Sheen'in oynadığı Willard 'a kontrolden çıkmış Amerikalı bir asker olan Kurtz'u yok etme görevi verilir.Willard bir grup acemi askerle Kurtz'u bulmak üzere yola çıkar.Bu yol boyunca Willard kendi ile bir hesaplaşma içine girer.Doğa çok vahşidir.Özellkle rahatına düşkün bir Amerikalı için yıkıcıdır.Willard ,Kurtz'a ulaşana kadar akıl sağlığını kaybetmeye başlar.Yaşadığı korkunç olaylar onu kendine yabancılaştırır.Hem çok güzel bir şizofreniye sürükleniş filmi hem de savaş karşıtı bir anlatı var bu filmde.
SİYAH KUĞU: Nina artık yaşı ilerlemeye başlamış bir balerindir.Hem meslek hayatında hayal kırıklığına uğramıştır hem de annesiyle yaşamakta olan aciz ve kendine yetersiz  biridir.Derken baş balerinin işine son verilir Kuğu Gölü için yeni bir baş balerin aranmaktadır. Nina role seçilir.Fakat hem rolün baskısı hem de evde kıskanç annenin onu baskı altına almaya çalışması Nina'da değişimler yaratmaya başlar.Zayıf karakteri tüm bu baskıyı kaldıramaz ve onu içinden çıkılmaz durumlara sokar. Zamanla Nina hayal ile gerçeği karıştırmaya ve kontrolünü yitirmeye başlayacaktır.
DONNIE DARKO:Amerika'da cumhuriyetçi partinin zirve yaptığı zamanlardayız.Donnie akıllı ve farklı bir çocuktur ama çevresi onu boğmaktadır.Onu anlamayan anne babası,cumhuriyetçi baskıcı öğretmenleri ve uyduruk tarikatlarla çevrili olan Donnie kendine alternatif bir yaşam aramaktadır.Bir gece evlerine düşen garip bir nesne tüm hayatını değiştirir.
PSYCO( SAPIK): Alfred Hitchcock şaheseri Sapık'ta Norman Bates'in deliliğe sürüklenişi konu alınır.Annesi ile garip bir ilişkisi olan Norman Bates işlediği cinayetleri onun adına işlemektedir ,Annesi yıllar önce ölmüştür ama Norman onun hala yaşadığını sanmakta hatta onun yerine geçip cinayetler işlemektedir.
OTHERS( DİĞERLERİ):Grace iki çocuğu ile çok büyük kasvetli bir malikhanede yaşamaktadır.Çocuklarını asla gün ışığına çıkarmaz.Eve yardımcı olması için yeni hizmetçiler alır.Aşırı dindar,kontrol delisi bir kadın gibi görünen Grace aslında kendi kafasında yarattığı bir dünyada yaşmaktadır. Nöbet geçirip çocukalarını öldürmüştür.Ama bu gerçeği gizmek için kendi kafasında alternatif bir dünya kurmuştur.



23 Şubat 2015 Pazartesi

HİTCHCOCK ÜZERİNE İKİ FİLM

 
 Hitchcock tüm zamanların en yetenekli ve aynı zamanda en tartışmalı figürlerinden biridir.Film çekimleri sırasında kullandığı acımasız teknikler , başrol oyuncularına yaptığı tacizler,senaristlerine ve ekibine karşı uyguladığı işkenceler çok konuşulmuştur,çok yazılmıştır.Bugün inceleyeceğim iki film de dahinin filmlerinden ziyade onun bu işkenceci,uzlaşmasız yönlerine odaklanmış.Tüm bu anlatılan efsaneler ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyoruz tabi.Ve onun da bu filmleri izleyip itiraz etme hakkı yok .O nedenle bu biyografik filmlere yine de mesafeli yaklaşmakta fayda var.Factory Girl'de Andy Warhol bir canavar ve paragöz  gibi tanıtılıp ,itibarı düşürüldüğünden beri biyografik filmlere hep bir soğukluğum olmuştur zaten. Hitchcock'la ilgili bu iki filmi izlerken de bu biyografilerin ne kadarının kurgu,ne kadarının gerçek olduğunu anlamamıza imkan yok.Yine de tüm büyük yönetmenlerin biraz mazoşist olduğunu kabul ederek işe başlayabiliriz.
   THE GIRL: Televizyon filmi mantığında çekilmiş olan bu yapım Tippi Hedren ve Alfred Hitchcock arasındaki gelgitli  ilişkiye odaklanmış.Sarışın ve heykelimsi yapay bir güzelliğin hayranı olan Alfred Hitchcock yeni filmi KUŞLAR için başrol oyuncusu aramaktadır.Bir reklamda gördüğü Tippi Hedren'e  Melanie rolünü teklif eder.Tippi Hedren'in ise  hiç oyunculuk tecrübesi yoktur.Filmin hazırlıkları daha yeni başlamışken Hitchcock, Tippi'nin kullandığı ruju giysilerini,saçlarını ve hatta kilosunu değiştirmeye başlar.Hollywood'a adım atmanın heyecanı içindeki Tippi başına geleceklerden habersizdir.Hitchcock ,Tippi'ye aşık olmuştur ve karşılık göremeyince de film çekimlerini bir işkenceye dönüştürür.Kuşlar filminde gördüğümüz tüm acı gerçektir ve kan gerçekten akmıştır.Tippi filmi yapıp kurtulurum mantığında iken Marnie'nin başrolüne seçilir.Bu Hitchcock'la bir daha çalışmak demektir.Profosyonelce  davranıp filmi tamamlamaya çalışırken daha da acılı bir süreçten geçmeye başlar.Hitchcock'un onu kendi kafasındaki kadına dönüştürmeye çalıştığını ve günden güne kişiliğini emdiğini ve gerçekliğini yitirmeye başladığını fark edecektir.
  HITCHCOCK: Hitchcock GİZLİ TEŞKİLAT filmini yeni tamamlamış ve taze bir proje  aramaktadır.Yeni ve kendini bile aşacak bir film yapmanın hayallerini kuran Hitchcock, SAPIK romanını keşfeder.Sapık romanının filmini yapmak için çok heveslidir ancak işler hiç de kolay olmayacaktır. Yapımcı filme para yatırmaz,çevresi filmin konusundan nefret eder,sansür kurulu filmin duş sahnelerine onay vermez.Tüm bu engellere rağmen Hitchcock sinema tarihinin en önemli filmlerinden birini yapacaktır.

21 Şubat 2015 Cumartesi

KÖTÜ BİR BİYOGRAFİ GRACE OF MONACO

              Biyografik filmler yaparken bir şeye dikkat etmek gerekir.DENGE. Grace Of Monaco filmi maalesef buna dikkat etmediği için zayıf bir film olmuş.Eğer bu Monaco Prensi Ranier ile ilgili bir film gibi pazarlansaydı film bu kadar başarısız görünmezdi.Ama Grace Kelly ile ilgili bir film yapıyorsanız bunu Grace Kelly'yi Grace Kelly yapan şeylerden yoksun yapamazsınız.Moda gibi,zarafet gibi.Burada şuna da değinmeliyim Nicole Kidman çok iyi bir oyuncu olabilir ama Grace Kelly olarak iğreti durmuş.Onun zarafetine,bakışlarına ve sınırda güzelliğine sahip değil.Eğer film politika ile modayı harmanlayabilseydi işte o zaman iyi bir iş çıkabilirdi.Gelelim filmimizin konusuna.
  Grace Kelly,Hollywood'u bırakmış ,Monaco Prensi Ranier ile evlenmiştir.Evliliği ve prensesliğini kendi usulünce sürdürmekte hiçbir saray kuralına uymamakta ,kendini Monaco'ya ait hissetmemektedir,Kocası da ona hiçbir konuda yardım etmez ve hor görür.Çevresi,ailesi,kocası hatta Monaco halkı bile ona sırtını çevirmişken tek dostu rahip Francis Tucker'dır.Tam böylesine  karışık bir ortamda Grace'e ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'tan bir film teklifi gelir.Grace teklifi kabul eder etmesine ama kendini de saray enterikaları ve ülkeler arası politik bir krizin ortasında bulur.
Ben filmi pek beğenmedim.İzlemek zaman kaybı olabilir.Yine de karar sizin.

18 Şubat 2015 Çarşamba

SAKSI OLMANIN FAYDALARI


         
             Madem gençlik filmleri bu aralar çok revaçta Saksı Olmanın Faydaları'nı da es geçmemek gerek.Saksı Olmanın Faydaları Charlie adlı bir gencin başından geçen olayları anlatıyor.Daha çok ergenlik sorunları,kız- erkek ilişkileri,psikolojik sorunlar ve aile ile ilgili hepimizin başından geçmiş konulara odaklanıyor.Ama filmi benzersiz kılan iki ana hat var. Biri filmdeki gençlerin eşsiz müzik zevki ,ikincisi ise Charlie'nin geçmişindeki sır.
 Charlie liseye yeni başlamıştır.Çok fazla çabalasa da ucube ve yalnız çocuk imajından
 kurtulamamakta ve aynı zamanda geçmişinde olan olaylar ve sorunlarla mücadele etmektedir.Bir futbol maçı sırasında Patrick ve onun üvey kardeşi Sam ile tanışır.Bu bohem ikili Charlie'yi hem yeni bir arkadaş çevresi hem de yepyeni deneyimlerle tanıştırırlar.Ama en önemlisi de ona eşsiz  müzik zevklerini aşılarlar.Charlie önceleri yükselişe geçse de bir süre sonra dibe vurur.Anıları ve bulanık geçmişi onu bir gölge gibi takip etmektedir.Charlie zamanla hem kendinin  hem de mükemmel arkadaşlarının sorunlarıyla yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Kimi zaman eğlenceli,kimi zaman dramatik bu  film ergenlik günlerinize döndürecek sizi
 Kaçırmayın derim.

AYNI YILDIZIN ALTINDA KANSER TEMALI FİLMLERE FARKLI BİR BAKIŞ



     
       Aynı Yıldızın Altında 'ya gençlik filmi olduğunu tahmin ettiğim için önyargıyla yaklaşmış ve izlememiştim.Fakat geçenlerde boş bir vaktimde izleme fırsatı buldum.Kanser temalı filmler zordur.Ölüm ve hastalık sürecinin anlatımı duygu sömürüsü yapmaya oldukça eğilimlidir.Oysa bu film bunlardan mümkün olduğunca uzak durmuş ve daha çok kanserli iki gencin yavaş yavaş gelişen aşk sürecine odaklanmış.Kanser temalı bir film ama daha çok bir aşk hikayesi.Vıcık vıcık da değil.
        Hazel Grace  güzel,akıllı,klişe şeylerden nefret eden kanser hastası bir genç kızdır.Ölümün eşiğine kadar gelmiş ama deneysel bir tedavi ile ömrü uzamıştır..Ailesi kızlarının hem sorunlarını paylaşması hem de daha sosyal olmasını istedikleri için onu kliseye bağlı bir kanser hastaları destek grubuna gönderir.Hazel Grace önceleri oradan sıkılır.Ta ki Augustus ile tanışana kadar.Augustus tek bacağını kansere kurban etmiş eski bir basketbolcu gençtir.Augustus hem çok açık sözlüdür  hem de eşsiz bir espri yeteneği vardır.Hazel Grace ile Augustus aynı zevkleri paylaşmasalar bile çok eğlenirler.İlişkileri zamanla derinleşir.Augustus,Hazel Grace 'e sürpriz yaparak onu en sevdiği yazarla tanıştırmak için bir Hollanda seyahati ayarlar.Fakat işler hiç de düşündüğü gibi gitmeyecektir.
         Akıcı ve rahat izlenebilen bir film olmasına rağmen ölümü bekleyen insanları görmek ve hele ki onlar büyük bir aşk yaşıyorken asla  mutlu bir sonları olamayacağını bilmek gene de üzüyor insanı.Ben filmi sevdim.Dediğim gibi filmde hem aşk hem de ölüm olmasına rağmen duygu sömürüsü tuzağı yok.İzleyin derim.