23 Şubat 2015 Pazartesi

HİTCHCOCK ÜZERİNE İKİ FİLM

 
 Hitchcock tüm zamanların en yetenekli ve aynı zamanda en tartışmalı figürlerinden biridir.Film çekimleri sırasında kullandığı acımasız teknikler , başrol oyuncularına yaptığı tacizler,senaristlerine ve ekibine karşı uyguladığı işkenceler çok konuşulmuştur,çok yazılmıştır.Bugün inceleyeceğim iki film de dahinin filmlerinden ziyade onun bu işkenceci,uzlaşmasız yönlerine odaklanmış.Tüm bu anlatılan efsaneler ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyoruz tabi.Ve onun da bu filmleri izleyip itiraz etme hakkı yok .O nedenle bu biyografik filmlere yine de mesafeli yaklaşmakta fayda var.Factory Girl'de Andy Warhol bir canavar ve paragöz  gibi tanıtılıp ,itibarı düşürüldüğünden beri biyografik filmlere hep bir soğukluğum olmuştur zaten. Hitchcock'la ilgili bu iki filmi izlerken de bu biyografilerin ne kadarının kurgu,ne kadarının gerçek olduğunu anlamamıza imkan yok.Yine de tüm büyük yönetmenlerin biraz mazoşist olduğunu kabul ederek işe başlayabiliriz.
   THE GIRL: Televizyon filmi mantığında çekilmiş olan bu yapım Tippi Hedren ve Alfred Hitchcock arasındaki gelgitli  ilişkiye odaklanmış.Sarışın ve heykelimsi yapay bir güzelliğin hayranı olan Alfred Hitchcock yeni filmi KUŞLAR için başrol oyuncusu aramaktadır.Bir reklamda gördüğü Tippi Hedren'e  Melanie rolünü teklif eder.Tippi Hedren'in ise  hiç oyunculuk tecrübesi yoktur.Filmin hazırlıkları daha yeni başlamışken Hitchcock, Tippi'nin kullandığı ruju giysilerini,saçlarını ve hatta kilosunu değiştirmeye başlar.Hollywood'a adım atmanın heyecanı içindeki Tippi başına geleceklerden habersizdir.Hitchcock ,Tippi'ye aşık olmuştur ve karşılık göremeyince de film çekimlerini bir işkenceye dönüştürür.Kuşlar filminde gördüğümüz tüm acı gerçektir ve kan gerçekten akmıştır.Tippi filmi yapıp kurtulurum mantığında iken Marnie'nin başrolüne seçilir.Bu Hitchcock'la bir daha çalışmak demektir.Profosyonelce  davranıp filmi tamamlamaya çalışırken daha da acılı bir süreçten geçmeye başlar.Hitchcock'un onu kendi kafasındaki kadına dönüştürmeye çalıştığını ve günden güne kişiliğini emdiğini ve gerçekliğini yitirmeye başladığını fark edecektir.
  HITCHCOCK: Hitchcock GİZLİ TEŞKİLAT filmini yeni tamamlamış ve taze bir proje  aramaktadır.Yeni ve kendini bile aşacak bir film yapmanın hayallerini kuran Hitchcock, SAPIK romanını keşfeder.Sapık romanının filmini yapmak için çok heveslidir ancak işler hiç de kolay olmayacaktır. Yapımcı filme para yatırmaz,çevresi filmin konusundan nefret eder,sansür kurulu filmin duş sahnelerine onay vermez.Tüm bu engellere rağmen Hitchcock sinema tarihinin en önemli filmlerinden birini yapacaktır.

21 Şubat 2015 Cumartesi

KÖTÜ BİR BİYOGRAFİ GRACE OF MONACO

              Biyografik filmler yaparken bir şeye dikkat etmek gerekir.DENGE. Grace Of Monaco filmi maalesef buna dikkat etmediği için zayıf bir film olmuş.Eğer bu Monaco Prensi Ranier ile ilgili bir film gibi pazarlansaydı film bu kadar başarısız görünmezdi.Ama Grace Kelly ile ilgili bir film yapıyorsanız bunu Grace Kelly'yi Grace Kelly yapan şeylerden yoksun yapamazsınız.Moda gibi,zarafet gibi.Burada şuna da değinmeliyim Nicole Kidman çok iyi bir oyuncu olabilir ama Grace Kelly olarak iğreti durmuş.Onun zarafetine,bakışlarına ve sınırda güzelliğine sahip değil.Eğer film politika ile modayı harmanlayabilseydi işte o zaman iyi bir iş çıkabilirdi.Gelelim filmimizin konusuna.
  Grace Kelly,Hollywood'u bırakmış ,Monaco Prensi Ranier ile evlenmiştir.Evliliği ve prensesliğini kendi usulünce sürdürmekte hiçbir saray kuralına uymamakta ,kendini Monaco'ya ait hissetmemektedir,Kocası da ona hiçbir konuda yardım etmez ve hor görür.Çevresi,ailesi,kocası hatta Monaco halkı bile ona sırtını çevirmişken tek dostu rahip Francis Tucker'dır.Tam böylesine  karışık bir ortamda Grace'e ünlü yönetmen Alfred Hitchcock'tan bir film teklifi gelir.Grace teklifi kabul eder etmesine ama kendini de saray enterikaları ve ülkeler arası politik bir krizin ortasında bulur.
Ben filmi pek beğenmedim.İzlemek zaman kaybı olabilir.Yine de karar sizin.

18 Şubat 2015 Çarşamba

SAKSI OLMANIN FAYDALARI


         
             Madem gençlik filmleri bu aralar çok revaçta Saksı Olmanın Faydaları'nı da es geçmemek gerek.Saksı Olmanın Faydaları Charlie adlı bir gencin başından geçen olayları anlatıyor.Daha çok ergenlik sorunları,kız- erkek ilişkileri,psikolojik sorunlar ve aile ile ilgili hepimizin başından geçmiş konulara odaklanıyor.Ama filmi benzersiz kılan iki ana hat var. Biri filmdeki gençlerin eşsiz müzik zevki ,ikincisi ise Charlie'nin geçmişindeki sır.
 Charlie liseye yeni başlamıştır.Çok fazla çabalasa da ucube ve yalnız çocuk imajından
 kurtulamamakta ve aynı zamanda geçmişinde olan olaylar ve sorunlarla mücadele etmektedir.Bir futbol maçı sırasında Patrick ve onun üvey kardeşi Sam ile tanışır.Bu bohem ikili Charlie'yi hem yeni bir arkadaş çevresi hem de yepyeni deneyimlerle tanıştırırlar.Ama en önemlisi de ona eşsiz  müzik zevklerini aşılarlar.Charlie önceleri yükselişe geçse de bir süre sonra dibe vurur.Anıları ve bulanık geçmişi onu bir gölge gibi takip etmektedir.Charlie zamanla hem kendinin  hem de mükemmel arkadaşlarının sorunlarıyla yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Kimi zaman eğlenceli,kimi zaman dramatik bu  film ergenlik günlerinize döndürecek sizi
 Kaçırmayın derim.

AYNI YILDIZIN ALTINDA KANSER TEMALI FİLMLERE FARKLI BİR BAKIŞ



     
       Aynı Yıldızın Altında 'ya gençlik filmi olduğunu tahmin ettiğim için önyargıyla yaklaşmış ve izlememiştim.Fakat geçenlerde boş bir vaktimde izleme fırsatı buldum.Kanser temalı filmler zordur.Ölüm ve hastalık sürecinin anlatımı duygu sömürüsü yapmaya oldukça eğilimlidir.Oysa bu film bunlardan mümkün olduğunca uzak durmuş ve daha çok kanserli iki gencin yavaş yavaş gelişen aşk sürecine odaklanmış.Kanser temalı bir film ama daha çok bir aşk hikayesi.Vıcık vıcık da değil.
        Hazel Grace  güzel,akıllı,klişe şeylerden nefret eden kanser hastası bir genç kızdır.Ölümün eşiğine kadar gelmiş ama deneysel bir tedavi ile ömrü uzamıştır..Ailesi kızlarının hem sorunlarını paylaşması hem de daha sosyal olmasını istedikleri için onu kliseye bağlı bir kanser hastaları destek grubuna gönderir.Hazel Grace önceleri oradan sıkılır.Ta ki Augustus ile tanışana kadar.Augustus tek bacağını kansere kurban etmiş eski bir basketbolcu gençtir.Augustus hem çok açık sözlüdür  hem de eşsiz bir espri yeteneği vardır.Hazel Grace ile Augustus aynı zevkleri paylaşmasalar bile çok eğlenirler.İlişkileri zamanla derinleşir.Augustus,Hazel Grace 'e sürpriz yaparak onu en sevdiği yazarla tanıştırmak için bir Hollanda seyahati ayarlar.Fakat işler hiç de düşündüğü gibi gitmeyecektir.
         Akıcı ve rahat izlenebilen bir film olmasına rağmen ölümü bekleyen insanları görmek ve hele ki onlar büyük bir aşk yaşıyorken asla  mutlu bir sonları olamayacağını bilmek gene de üzüyor insanı.Ben filmi sevdim.Dediğim gibi filmde hem aşk hem de ölüm olmasına rağmen duygu sömürüsü tuzağı yok.İzleyin derim.