10 Ağustos 2013 Cumartesi

MELANKOLİ -Lars VON TRIER

        Öncelikle şunu söylemeliyim yönetmenler genelde yaşlandıkça daha kötü filmler yaparlar.Bu genel bir kanıdır.Fakat hem antichrist (deccal),hem de melancholia(melankoli) de gördüğümüz üzere Lars von Trier kötü film yapmak şöyle dursun aksine en iyi işlerini bu yaşlarda çıkarmaya başladı.Gelelim filmimize; MELANKOLİ filmi iki kısma ayrılmış durumda.Birinci kısım iki kardeşten küçüğü olan Justine  hakkında .Son derece hızlı başlayan episode önce bize filmden bazı kesitler sunuyor.Filmin sonuna kadar bu kesitler hakkında hiçbir şey bilemeyeceğiz, derken justine kısmına geçiş yapıyoruz.Justine genç, neşeli, hayat dolu biri olarak tanıtılıyor ilk başlarda,ilerleyen dakikalarda  bu uzun düğün sırasında justine 'in çöküşüne şahitlik ediyoruz,her geçen dakika Justine hakkındaki kanılarımızda ciddi anlamda değişimler meydana geliyor.Hem sıkıcı düğün adetleri,hem konukların sevimsizliği,hem de Justine 'in ruh hali bizi boğmaya başlıyor ve episode sürpriz bir sonla noktalanıyor.Ardından ikinci kısma geçiş yapıyoruz.Bu episode 'un ismi ise CLAIRE.İlk kısımdan zaten biraz tanışıklığımız olan ağırbaşlı,sorumluluk sahibi,mükemmeliyetçi,titiz kardeş olan Claire küçük  kardeşi Justine ' e evinin kapılarını açıyor,bu kısımda Justine 'in yaşadığı derin depresyona şahit oluyoruz.Banyo bile yapamayacak halde yaşama küsmüş olan Justine birkaç gün içinde medyada dünuyanın sonunu getirecek gezegen olarak adlandırılan MELANCHOLIA sayesinde kendine gelip iyileşiyor.Bundan sonraki dakikalarda bu sefer Claire'in çöküşüne tanık oluyoruz.Claire'in ölüm korkusu onu panik atağa kadar sürüklüyor.Gezegen dünyaya çarptı çarpacak aslında kardeşlerden Justine 'in ,Claire'den daha cesur,daha kontrollü ve daha mantıklı olduğunu kavrıyoruz.Sonuç olarak bu film ölümü kabullenişle ilgili bir film bana kalırsa.Ölümle başa çıkmanın en iyi yolu onu kabullenmekten geçer ne de olsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder